FRANSA'DA İLK VE TEK TÜRK KITABEVI
Say something...
Nothing found. Please repeat.
Unsupported browser. Sorry...
Chef, şehirli bir ailenin dağılma hikâyesi. Esas oğlan Hüseyin Hüsnü Şen, soyadına yakışmayacak denli meyus. Esas kız Arzu, yani Hüseyin Hüsnü'nün eşi, hikâyenin en itidalli, mantıklı ve arzusuna en yaklaşan kahramanı. Ailenin tek çocuğu Özgür ise adı gib
Chef, şehirli bir ailenin dağılma hikâyesi. Esas oğlan Hüseyin Hüsnü Şen, soyadına yakışmayacak denli meyus. Esas kız Arzu, yani Hüseyin Hüsnü'nün eşi, hikâyenin en itidalli, mantıklı ve arzusuna en yaklaşan kahramanı. Ailenin tek çocuğu Özgür ise adı gibi özgür... Bir de yan karakterler var: Arzu'yu yoldan çıkaran Gülşen ve Hüseyin Hüsnü Şen'i neredeyse bir uçurumun kıyısına sürükleyen İris... Hepsi de bir çıkış yolu, atlama taşı, kaçış planı peşinde... Soru açık, 'Ne yapmalı?' Fakat kimse ne yapacağının farkında değil. Kutlu, belki iki yüzyıldan beri sorulan bu sorunun sağlam cevap ve sağlam eylem istediğini söylüyor. Kitabın karakterleri de işte bu çıkmazda sendeliyor, ortada ne sağlam bir cevap var, ne sağlam bir eylem... Hüseyin Hüsnü Şen'e dönelim, okurda merhamet uyandıran, hafif karikatürize edilmiş bir tip... Bankada şef, müdür olması zor görünüyor İngilizce bilmiyor ve parası ne ayağını yerden kesen döküntüden kurtulmaya ne de bir ev satın almaya yetiyor. Bir gölge gibi dolaştığı evden yavaş yavaş kopuyor ve hiç âdeti olmadığı halde bir 'bar kuşu' olup çıkıyor... Fakat hepten yitik bir adam değil bizim Hüseyin Hüsnü, bankanın gerçekte ne olduğu üzerine esaslı laflar edebiliyor mesela. Tuzakların farkında ama kurtuluş reçetesinden yoksun... Yazar, İris'in pençesine düşürdüğü esas oğlanı öyle bir yol ayrımında bırakıyor ki yüreğiniz sızlar, "Ya bankayı soyacaksın ya da bir hiç olarak yaşamaya devam edeceksin." Kitabın ikinci bölümü Arzu'yu anlatıyor. Lise mezunu, devlet memuru, elinden iş gelir, iffetli bir kadıncağız Arzu. Ne kocadan yana şansı var ne oğlandan. Mutfakta, kargalarla sohbet ederek donattığı sofraya bir başına oturuyor. Okur, tam 'yalnız ve mutsuz kadın' girdabına sürüklenecekken bir şey oluyor ve hikâyenin 'olmak istediğini olan' ya da hayallerine en çok yaklaşan biricik karakteri Arzu, bir sahil beldesinde restoran işletirken buluyor kendini. "Kadınları daha tutarlı ve güçlü buluyorum." diyen yazar, Arzu'yu kayırmış besbelli, ama onu da çetrefilli bir soruyla yüz yüze bırakmaktan çekinmemiş. "Eve mi dönmeli, burada mı kalmalı?" Kahramanları pençesine alan çekip gitme dürtüsü aslında çekip gidecek bir yer olmadığını fark etmekle hayâl kırıklığına dönüşüyor. Ve, Kutlu'nun dünyayı lunapark metaforuyla açıkladığı 'Bu Böyledir' hikâyesinde çıkış kapısını bir türlü bulamayan Süleyman'ı hatırlamak kaçınılmaz oluyor. Ne demiş âşık, 'Cehennem dediğin, dal odun yoktur / Herkes ateşini buradan götürür.' Yapmak istediğini yapamamış, gelmek istediği yere gelememiş kahramanlarını, sağlam ya da çürük bir dala tutunacakken şaşkın ve çaresiz bırakan Kutlu, "Bu uzun hikâye, en nihayetinde bir hikâyedir. Asla bilimsel bir eser, bir manifesto, bir çözüm arayışı şeklinde algılanmamalı." diyor. Yazar, sadece bir durum tespiti yaptığını ve 'Ne yapmalı?' sorusundan çok 'Nerede duruyoruz?'a açıklık getirdiğini söylüyor, ama durduğumuz yeri öyle net gösteriyor ve öyle yerli yerinde tespitler yapıyor ki, aklı selim sahibi okurun bir çözüme ulaşması zor değil. Kitabın adının neden 'Chef' olduğu ise iki kapak arasında gizli. İlk elden, 'yabancı dil tutkusu ve yabancı kültür hayranlığı' akla gelse bile cevaba ulaşmak için Hüseyin Hüsnü Şen'i tanımak gerekiyor.
Bilgi kartı